3 Mayıs 2019 Cuma

Ahmet ve Çanakkale

Serpim Dağçayır ve Özlem Demir hocalarımızdan bir Çanakkale Masalı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde uzak diyarlarda bir ülke varmış. Bu ülkenin Çanakkale diye güzel bir şehri varmış. Bu şehirde insanlar mutlu mesut yaşarlarmış.
Bu şehir kocaman masmavi bir denize sahipmiş. Bu güzel masmavi denizde kocaman bir boğaz varmış. Bu boğaz soğuk suları sıcak sulara bağlıyormuş. Bu yüzden tüm dünyanın gözü bu şehrin üzerindeymiş.
Bir gün dünyadaki ülkeler birbirine savaş açmış. Bu o kadar büyük bir savaşmış ki ta Çanakkale'ye kadar gelmiş. Bu düşman ülkeler Çanakkale'yi ele geçirip, ülkeyi yıkmak istiyorlarmış.
Ülkenin her yerinde Çanakkale’ye asker gelmeye başlamış. Hem Çanakkale'yi hem ülkeyi korumak için birçok asker gelmiş. Çanakkale’de büyük bir savaş başlamış.
Savaş'ta Çanakkale’yi zor günler bekliyormuş. Askerler şehri korumak için büyük bir çaba gösteriyorlarmış. 
Uzak köylerin birinde yaşayan 15 yaşındaki Ahmet savaş ile ilgili gelen haberleri üzüntüyle dinliyormuş. Ahmet’in babası, amcası ve köyün diğer erkekleri Çanakkale’ye savaşmaya gitmişler Ahmet Çanakkale’nin ne kadar önemli olduğunu hep babasından dinlemiş.
Bir gün Ahmet arkadaşlarını toplamış ve Çanakkale’ye babasının yanına gideceğini söylemiş. Onlara Çanakkale'ye düşman askerleri girerse, bu güzel ülkede yaşayamayacaklarını anlatmış.
Ahmet ve arkadaşları bir gece yola çıkmışlar. Az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler. Günler sonra Çanakkale’ye varmışlar. 
Ahmet babasını ve amcasını aramaya başlamış. Ahmet sadece amcasını bulabilmiş. Amcası ona hasretle sarılmış ve abisini uzun zamandır görmediğini söylemiş. Ahmet’e uzun savaşı anlatmış ve ona burada ihtiyaçları olduğunu söylemiş.
‘Ben ne yapabilirim amca’ diye sormuş, Ahmet.
Amcası; ‘Oğlum burada bir komutan var, hepimizin umudu. O Yarbay Mustafa Kemal Bey. O Anafartalar komutanı. Git onu bul evlat.’ demiş.
Ahmet, Mustafa Kemal'in yolunu tutmuş. Anafartalar komutanı Mustafa Kemal, Ahmet’i karşısında görünce çok sevinmiş.’ Senin gibi gençler oldukça 'Çanakkale Geçilmez' demiş. Mustafa Kemal Ahmet'e gizli ve önemli bir görev vermiş.
Ahmet aldığı görevi yerine getirmek için heyecanla bekliyormuş. Göreve gitmeden önce birkaç gün cephede hazırlanması gerekiyormuş. Beklerken yaralılara yardım etmeye karar vermiş. Onları gördükçe savaşın çok kötü ve acımasız olduğunu düşünmüş.

Göreve gitmeden Kemal’le helalleşmiş, sonuçta şehit olmakta varmış. Ama Ahmet hiç korkmuyormuş. Hava kararınca düşman birliklerinin bulunduğu alanı gizlice gözlemlemeye başlamış. Düşman hareketli ve kalabalıkmış. Türk esirlerinin yerini tespit etmeliymiş. Gecenin ileri saatlerinde askerler uyuyunca, bir çadırın esir çadırı olduğunu düşünmüş. Bunu hemen Kemal’e bildirmesi gerekirken ani bir kararla sürünerek çadıra doğru yaklaşmış, çadıra girmiş.

Tahmini doğruymuş, Türk askerleri buradaymış. Hepsi çok yorgun ve bitkin görünüyormuş. Esirlerin elleri ve ayakları bağlıymış. Ahmet esirlere’ ‘Sessiz olun sizi kurtaracağım’ ‘demiş. Onları çözerken karşısında babasını görmüş. Hasretle sarılmışlar. Ahmet’in babası’ ‘Hepimiz aynı anda burudan çıkamayız, nöbetçileri uzaklaştırmalıyız’ ‘demişAhmet''Nasıl?''deyince askerlerimizden biri’ ‘Cephanelikburaya çok yakın, orayı patlatırsak dikkatleri dağılır’ ‘demiş. Ahmet ''Ben yaparım’ ‘dese de babası kabul etmemiş.

Babası ''Bu işi ben yapacağım, siz kaçıp orduya katılın, şehit olmazsam size yetişirim’ ‘demiş.
Ahmet'e sarılıp, öpmüş. Çadırdan sürünerek çıkmış. Üç-beş dakika sonra patlama sesi gelmiş. Düşman askerleri telaş ve şaşkınlıkla o tarafa koşmuş. Ahmet ve Türk askerleri “Allah Allah'' sesleriyle çadırdan çıkıp önüne geleni yok ederek oradan uzaklaşmış.

Ahmet yol boyunca arkasından babası gelir mi? diye baka baka Türk birliklerine kavuşmuşlar.

M.Kemal, Ahmet’i bu başarısı ve cesareti için kutlamış. Ahmet’in kalbi burukmuş. Babası gelmemiş. Bunu düşünürken yaralıları taşıyan at arabasından babasının indirildiğini görmüş, sevinçle yanına koşmuş.

Ahmet babasına kavuşmuştu. Sıra da düşmanların kovulduğu özgür topraklarımız da mutlu yaşamak varmış.

O günlerden sonra o topraklara üç ağaç dikilmiş.
Biri masalı yazanlara,
Biri masalı okuyanlara,
Biri masalı dinleyenlere….


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder